İki senedir açık bir şekilde problemli olan ve toplumdaki pek çok birey tarafından hissedilen bozuk ekonomik konjonktür, maalesef seçim sonrası da hemen düzelmeyecek gibi.
Ekonomilerin iki adet istikrar göstergesi vardır;
Biri siyasi istikrar,
Diğeri ise mali istikrar.
Seçim ile mali istikrar bozulmadı, ama iki senedir bozuk olan siyasi istikrar da düzelmedi.
Aksine şablon daha da karmaşıklaştı.
Durum 1994-1995 yıllarına çok benziyor aslında; hatırlamakta bir fayda var;
1994 yılında ciddi bir mali kriz olmuş, enflasyon yüzde 160’lara fırlamıştı. Türk Lirası okkalı bir devalüasyon yaşanmıştı.
Bu şartlar altında geçen 1995 seçimlerinde, Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştı.
Fakat Refah Partisi ile kimse koalisyon yapmak istemiyordu. Hatta geri çekiliyorlardı. 45 günlük hükümet kurma ve görüşme süresi tamamlanmak üzere iken, DYP ile RP anlaşıverdi…
Şu anda da ilk görünenler;
İki yıldır piyasaların bozuk olduğu; adı tam konmasa da ciddi bir krizin hissedildiği;
Sonrasında hiçbir partinin AKP ile koalisyona yanaşmaması ve geri çekilip temkinli durmaları…
Her şey aynı buraya kadar… Bundan sonrasında, mutlaka bir anlaşma olmalı ve piyasalar rahatlamalı ki, tarih gerçek anlamda tekerrür edebilsin.
Açıkçası, AKP ile kimin anlaşacağını önemsememekle birlikte (piyasalar kiminle anlaştığına çok önem vermez, anlaşma olması ve ılıman yatırım iklimi çok önemlidir), anlaşacak partinin ekonomi yönetimini AKP’ye bırakması konusunda kartlar masaya sürülecektir.
Bu anlamda partilerin ekonomi kurmaylarına göz atacak olursak, öne çıkan isimleri sıralayalım:
AKP
Mehmet Şimşek,
Ali Babacan (başbakan danışmanı olarak)
CHP
Kemal Derviş (sandalyesiz bakan)
Faik Öztrak,
Zekeriya Temizel,
MHP
Durmuş Yılmaz
Bu şartlar altında, MHP’nin her zaman sorunu olan, ekonomik vizyon geliştirebilecek altyapı eksiği, öenmi bir isim olan Durmuş Yılmaz ile doldurulmaya çalışılmış. Doğrusu ekonomi alanında çok klas bir isimdir kendileri, markadır. Ancak tek başına koca partiye bir vizyon geliştirmekte zorlanabilir.
CHP’de ise asla ekonomi yönetiminde bir sıkıntı bulunmuyor. Aksine, AKP 13 yıl boyunca elde ettiği kazanımlarını Kemal Derviş’in yaptığı reformlara borçludur.
Örneğin İstanbul Yaklaşımı, BDDK, TMSF’nin kurulması, bankaların devlet iç borçlanma senedi alımına garanti istenmesi gibi konular özellikle faizlerin düşmesine yardımcı olmuş, 2002 yılından 2013 yılına kadar TCMB’ye gösterge faizi sürekli düşürme fırsatı vermiştir. Bir anlamda otomatiğe bağlanmış olarak, disiplinli bir ekonomi modeli oluşturulmuştur. AKP’ye düşen sadece, bu disiplini devam ettirmek oldu.
Partilerde belki de unuttuğumuz değerli isimler vardır, şimdiden affola…
Ancak kurulacak koalisyonlarda öyle ya da böyle, AKP’nin deneyimli bürokratlarına iş düşecek.
SEÇİM SONRASI EKONOMİ
Seçim sonrasında piyasalardaki tepkiler çok doğal ve biraz da panik havasında geçti.
Borsa çakıldı,
Dolar yüzde 5’e varan yükseliş kaydetti,
Faiz çift basamaklı rakamlara geldi.
Bunlar çok doğal sonuçlar…
Ancak özellikle borsa ve dolar kuru, seçimden önce anketlere bakarak yön tayini yapan piyasa oyuncularınca seçim fiyatlamasını çok önceden yapmışlardı.
Bundan sonra eğer bir olumlu gelişme olursa, piyasaların yönü dolarda çok sert aşağı, borsada çok sert yukarı hamleler şeklinde kendini gösterebilir.
Eğer ciddi ve tutarlı bir hükümet kurulup, piyasalara güven telkin edilirse, borsa son iki yıllık sıkışmışlığından kurtulup yeni zirvelere yelken açabilir.
Dolar da benzer şekilde 2 TL altına yolculuk edebilir.
Ancak tam tersi durum piyasaların hazırlıksız yakalanacağı bir erken seçim senaryosu üstüne kurulmalıdır.
Bu durum hiç kimsenin istemediği, en kötü senaryodur.
Çok düşük ihtimal olmakla birlikte, eğer gerçekleşirse;
Borsa 48 bine doğru hareket eder,
Dolar ise 3 TL’nin üstüne atabilir.
Piyasa oyuncuları bu süre zarfında, çok soğukkanlı olmalı, panik yapmamalı ve pozisyon değiştirmemelidir.
Ani kararlar verilmemeli ve asla ekran izlenmemelidir.
Hükümet kurulduğunda işler büyük oranda yoluna girecektir.
Tıpkı 1995 yılındaki Refah – YOL hükümeti gibi…
O zaman da sandıktan belirsizlik çıkmış, hiçbir parti de RP ile hükümet kurmak istemediğinden herkes erken genel seçim umutsuzluğu yaşamıştı. Borsa seçim sonrası ilk gün yüzde 10 düşmüştü. Ancak hükümet kurmak için anlaşıldığı zaman ise, bir günde yüzde 10 prim yapılmış ve takip eden bir sene içinde yüzde 200 kazandırmıştı borsa…
Bu yüzden; sakin olunmalı, soğukkanlı olarak beklemeye devam edilmelidir. Psikolojilere yenilmemek için ise ekrana bakılmamalıdır.
YENİ HÜKÜMETTEN BEKLENTİLER
En önemli yenilik ve reform, hukuk devletini güçlendirecek bir yapı oluşturarak, yabancı yatırımcılar için cazip bir merkez yaratılması olmalıdır.
Sonrasında, inşaat ve hizmet sektörü odaklı büyüme yerine, imalat odaklı bir büyüme modeline geçilmelidir.
İmalat odaklanırken, cari açığı azaltacak ürünler üreten, üretim modelini ithalata bağımlılıktan kurtaran iş kolları teşvik edilmelidir. Bu şekilde bir taşla iki üç kuş vurulabilir.
Üstelik cari açık da bu yolla dizginleşmiş olacaktır.
Kim ne derse desin, yeni hükümetin işi kolay değil.
En kısa sürede yeni bir hükümet kurulması ve uyum içinde çalışması dileğiyle, huzurlu ve ılıman yatırım ortamına sahip bir Türkiye görmek üzere, hoşça kalın…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özgür Cihan BERK
Seçim sonrası ekonomik projeksiyon
İki senedir açık bir şekilde problemli olan ve toplumdaki pek çok birey tarafından hissedilen bozuk ekonomik konjonktür, maalesef seçim sonrası da hemen düzelmeyecek gibi.
Ekonomilerin iki adet istikrar göstergesi vardır;
Biri siyasi istikrar,
Diğeri ise mali istikrar.
Seçim ile mali istikrar bozulmadı, ama iki senedir bozuk olan siyasi istikrar da düzelmedi.
Aksine şablon daha da karmaşıklaştı.
Durum 1994-1995 yıllarına çok benziyor aslında; hatırlamakta bir fayda var;
1994 yılında ciddi bir mali kriz olmuş, enflasyon yüzde 160’lara fırlamıştı. Türk Lirası okkalı bir devalüasyon yaşanmıştı.
Bu şartlar altında geçen 1995 seçimlerinde, Refah Partisi birinci parti olarak çıkmıştı.
Fakat Refah Partisi ile kimse koalisyon yapmak istemiyordu. Hatta geri çekiliyorlardı. 45 günlük hükümet kurma ve görüşme süresi tamamlanmak üzere iken, DYP ile RP anlaşıverdi…
Şu anda da ilk görünenler;
İki yıldır piyasaların bozuk olduğu; adı tam konmasa da ciddi bir krizin hissedildiği;
Sonrasında hiçbir partinin AKP ile koalisyona yanaşmaması ve geri çekilip temkinli durmaları…
Her şey aynı buraya kadar… Bundan sonrasında, mutlaka bir anlaşma olmalı ve piyasalar rahatlamalı ki, tarih gerçek anlamda tekerrür edebilsin.
Açıkçası, AKP ile kimin anlaşacağını önemsememekle birlikte (piyasalar kiminle anlaştığına çok önem vermez, anlaşma olması ve ılıman yatırım iklimi çok önemlidir), anlaşacak partinin ekonomi yönetimini AKP’ye bırakması konusunda kartlar masaya sürülecektir.
Bu anlamda partilerin ekonomi kurmaylarına göz atacak olursak, öne çıkan isimleri sıralayalım:
AKP
Mehmet Şimşek,
Ali Babacan (başbakan danışmanı olarak)
CHP
Kemal Derviş (sandalyesiz bakan)
Faik Öztrak,
Zekeriya Temizel,
MHP
Durmuş Yılmaz
Bu şartlar altında, MHP’nin her zaman sorunu olan, ekonomik vizyon geliştirebilecek altyapı eksiği, öenmi bir isim olan Durmuş Yılmaz ile doldurulmaya çalışılmış. Doğrusu ekonomi alanında çok klas bir isimdir kendileri, markadır. Ancak tek başına koca partiye bir vizyon geliştirmekte zorlanabilir.
CHP’de ise asla ekonomi yönetiminde bir sıkıntı bulunmuyor. Aksine, AKP 13 yıl boyunca elde ettiği kazanımlarını Kemal Derviş’in yaptığı reformlara borçludur.
Örneğin İstanbul Yaklaşımı, BDDK, TMSF’nin kurulması, bankaların devlet iç borçlanma senedi alımına garanti istenmesi gibi konular özellikle faizlerin düşmesine yardımcı olmuş, 2002 yılından 2013 yılına kadar TCMB’ye gösterge faizi sürekli düşürme fırsatı vermiştir. Bir anlamda otomatiğe bağlanmış olarak, disiplinli bir ekonomi modeli oluşturulmuştur. AKP’ye düşen sadece, bu disiplini devam ettirmek oldu.
Partilerde belki de unuttuğumuz değerli isimler vardır, şimdiden affola…
Ancak kurulacak koalisyonlarda öyle ya da böyle, AKP’nin deneyimli bürokratlarına iş düşecek.
SEÇİM SONRASI EKONOMİ
Seçim sonrasında piyasalardaki tepkiler çok doğal ve biraz da panik havasında geçti.
Borsa çakıldı,
Dolar yüzde 5’e varan yükseliş kaydetti,
Faiz çift basamaklı rakamlara geldi.
Bunlar çok doğal sonuçlar…
Ancak özellikle borsa ve dolar kuru, seçimden önce anketlere bakarak yön tayini yapan piyasa oyuncularınca seçim fiyatlamasını çok önceden yapmışlardı.
Bundan sonra eğer bir olumlu gelişme olursa, piyasaların yönü dolarda çok sert aşağı, borsada çok sert yukarı hamleler şeklinde kendini gösterebilir.
Eğer ciddi ve tutarlı bir hükümet kurulup, piyasalara güven telkin edilirse, borsa son iki yıllık sıkışmışlığından kurtulup yeni zirvelere yelken açabilir.
Dolar da benzer şekilde 2 TL altına yolculuk edebilir.
Ancak tam tersi durum piyasaların hazırlıksız yakalanacağı bir erken seçim senaryosu üstüne kurulmalıdır.
Bu durum hiç kimsenin istemediği, en kötü senaryodur.
Çok düşük ihtimal olmakla birlikte, eğer gerçekleşirse;
Borsa 48 bine doğru hareket eder,
Dolar ise 3 TL’nin üstüne atabilir.
Piyasa oyuncuları bu süre zarfında, çok soğukkanlı olmalı, panik yapmamalı ve pozisyon değiştirmemelidir.
Ani kararlar verilmemeli ve asla ekran izlenmemelidir.
Hükümet kurulduğunda işler büyük oranda yoluna girecektir.
Tıpkı 1995 yılındaki Refah – YOL hükümeti gibi…
O zaman da sandıktan belirsizlik çıkmış, hiçbir parti de RP ile hükümet kurmak istemediğinden herkes erken genel seçim umutsuzluğu yaşamıştı. Borsa seçim sonrası ilk gün yüzde 10 düşmüştü. Ancak hükümet kurmak için anlaşıldığı zaman ise, bir günde yüzde 10 prim yapılmış ve takip eden bir sene içinde yüzde 200 kazandırmıştı borsa…
Bu yüzden; sakin olunmalı, soğukkanlı olarak beklemeye devam edilmelidir. Psikolojilere yenilmemek için ise ekrana bakılmamalıdır.
YENİ HÜKÜMETTEN BEKLENTİLER
En önemli yenilik ve reform, hukuk devletini güçlendirecek bir yapı oluşturarak, yabancı yatırımcılar için cazip bir merkez yaratılması olmalıdır.
Sonrasında, inşaat ve hizmet sektörü odaklı büyüme yerine, imalat odaklı bir büyüme modeline geçilmelidir.
İmalat odaklanırken, cari açığı azaltacak ürünler üreten, üretim modelini ithalata bağımlılıktan kurtaran iş kolları teşvik edilmelidir. Bu şekilde bir taşla iki üç kuş vurulabilir.
Üstelik cari açık da bu yolla dizginleşmiş olacaktır.
Kim ne derse desin, yeni hükümetin işi kolay değil.
En kısa sürede yeni bir hükümet kurulması ve uyum içinde çalışması dileğiyle, huzurlu ve ılıman yatırım ortamına sahip bir Türkiye görmek üzere, hoşça kalın…